webnovel

Yıkım Döngüsü Serisi: Cesaret Çağı

Işığın yokluğunda gölgeler büyür… Amaranthine adlı diyarın topraklarının eteklerinde küçük bir çiftlikte yaşayan, çok özel bir kızın etrafında şekillenecek destansı bir fantastik hikâye. Ağabeyi ve babası tarafından hiç sevgi görmemiş, annesini ise doğar doğmaz kaybetmiş olan Bertha nefret dolu bir çocukluk geçirir. Kendisini her zaman ailesinden daha farklı biri olduğunu hisseder. Bir gün büyük bir Gri Muhafız savaşçısı olup komutanın adamlarına katılmayı ve Derin Yollarda ki kara nesil ordularından Thedas’ı korumayı düşler. Fakat babası tarafından Gri Muhafızlara katılması yasaklanıyor. Ama Bertha asla hayırı cevap olarak kabul eden bir insan değildir. Tek başına yollara koyuluyor. O şehirdeki büyük turnuvaya katılmaya ve ciddiye alınmaya kararlıydı. Ancak çıktığı bu yolda onu hiç beklemediği şeyler bulacaktır. Soyluların aile dramları, iktidar savaşları, ihtirasları, aşk, entrika, kıskançlık, şiddet ve ihanetler ile uğraşmak zorunda kalacak. Ayrıca kendisinin de bilmediği gizemli özel bir kaderi olduğunu keşfedecek. Bertha tehlikelere atılıp, tüm engellere rağmen olmak için can attığı Gri Muhafızlık için çabalarken öldü bildiği annesinden haber alıyor ve kendi hakkında bildiği her şeyin sadece bir yalandan ibaret olduğunu öğreniyor. Sizleri güçlü bir kızın yaşayarak anlatacağı üzgün ama şanlı bir hikaye bekliyor.

PenetratorGod · Fantasy
Not enough ratings
19 Chs

Bölüm 15 - Amaranthine Şehri

"Yaratıcım, düşmanlarım çok ve tek başınayım ama inancım beni bu yolda ayakta tutuyor; karanlıktan korkmayacağım, eğer kötülükler bana karşı koyarsa onlarla senin adına yılmadan savaşacağım."

Engebeli taşların bulunduğu yolda yalpalayarak ilerleyen at arabasının arkasındaki samanların içinde oturuyordum. Dün gece lanetli ormanın içinden çıkarak ana yola ulaşmayı başarmıştım. Orada bir süre beni başkente bırakabilecek bir at arabasının geçmesini beklemiştim. Şansıma orada kurulacak büyük pazara gitmekte olan bir tüccar aracına denk gelmiştim. Sürücüsü halime acımıştı ve beni yolda bırakmamıştı.

Yol boyunca gözüme uyku girmedi. Devamlı düşüncelere dalıp durdum. Ağaç canavarı ile olan karşılaşmamı, o elf kadını, beni bekleyen kaderi ve geride bıraktığım ailem ile evimi. Rahmetli annemde aklıma gelmişti. Yıllardır isteklerime karşılık vermeyen evren sanki sonunda vermeye başlamış ve beni köyde yaşamaktan başka bir sonun beklediğini göstermişti.

Samanların üstüne uzandım ve ellerimi başımın altına alarak, yırtık brandanın altından gökyüzünü izlemeye başladım. Kilometrelerce uzakta olmalarına rağmen tüm güçleriyle parlayan yıldızlara baktım. İçim neşeyle dolup taşıyordu. Hayatımda ilk defa böyle bir maceraya atılıyordum. Çıktığım bu yolculuğun beni tam olarak nereye götüreceğini bilmesem de, yollardayım işte. Öyle ya da böyle, Amaranthine Şehri'ne varacaktım.

Tekrar gözlerimi açtığımda, gece uyuya kalmış olduğumu fark ettim. Sabah olmuş, brandanın deliklerinden içeriye güneş ışıkları sızmaya başlamıştı. Yavaşça doğrularak etrafımı şöyle bir inceledikten sonra, sürücüye günaydınlarımı ilettim.

Yoluna devam eden araba artık eskisi kadar sallanmıyordu. Bununda tek anlamı daha iyi bir yolda gidiyorduk ve şehre yakın olmalıydık. Kafamı arabanın kenarından çıkardım, üzerinde tek bir kayanın bile olmadığı pürüzsüz yolu gördüm. Amaranthine Şehri'ne yaklaştığımızı bizzat görünce, iyice heyecanım arttı.

Arabanın arkasından dışarıya bakarken inanılmaz etkilenmiştim; tertemiz ve süslü sokaklarda müthiş bir haraketlilik vardı. Her birinin farklı şeyler taşıdığı büyük yük arabaları, yolları doldurmuştu. Arabaların aralarında yürüyen tüccarların yanında genelde hayvan sürüleri oluyor, olmayanlar ise satacakları ürünleri ellerindeki kasalarda taşıyorlardı. Kalabalığın en önündeyse şehir muhafızları alayı gidiyordu. Kısacası tüm bu insanlar, tek bir yöne doğru ilerliyorlardı.

İçim sevinçle dolmuştu. Daha önce böylesi bir zenginlik ve bu kadar kalabalık görmemiştim. Küçük çiftliğimden dışarı neredeyse hiç adımımı atmadığım için insanlarla dolup taşan bu büyük sokaklar şaşkına döndürmüştü beni.

Yeri döven at nallarının sesinin kesildiğini işitmiştim. Arabadan dışarı eğilerek yere indim. Beni buraya kadar getiren tüccara içten gelen teşekkürlerimi sundum ve oradan ayrılıp şehri keşfe çıktım. Çevreye baktığım zaman, devasa büyüklükteki taş sütunları ve devasa kapılar gördüm. Şimdiye kadar gördüğüm en geniş kapılardı. Kapıların tam altında kazıklar vardı ve bunlar kesinlikle bir insanı ortadan ikiye ayırmaya yeterdi. Etrafta nöbet tutan Gri Muhafızlar, beni heyecanlandırıyordu.

Buradaki insan nüfusu, tüm Amaranthine Arllığının toplamından bile daha fazlaydı. Kusursuz şekilde kesilmiş geniş alanlara yayılan çimenliklerin her yerinden çiçekler fışkırıyordu. Yolların her bir yanında tezgâhlar ve stantlar kuruluydu. Tüm bu keşmekeşin ortasında ise Ferelden Kralı'nın adamları ve Gri Muhafızlar mevzilenmişlerdi. Üzerlerine parlak zırhlarını giymiş bu görkemli savaşçıları görmemle beraber, doğru yerde durduğuma artık emin olmuştum.