webnovel

Çöl Aslanı

Genç Hassad, Hammerfell diyarında Sentinel şehrinde küçük bir Kızılmuhafız ailesinde dünyaya geldi. Annesini doğumundan birkaç gün sonra yitirmişti. Babası bir denizciydi. Onu da okyanusta çıktığı bir iş gezisinde gemisinin alabora olması sebebiyle 1,5 yaşındayken kaybetmişti. Öksüz ve yetim kalan Hassad'a dayısı sahip çıkmıştı. Anne ve baba şefkati ile sevgisinin eksikliğine rağmen dayısının kucağında mutlu bir çocukluk geçirdi. Hassad gezmeyi çok severdi. Serpilip büyüdüğünde hayatını değiştirecek bir seçim yaparak dayısının yanındaki rahat hayatını bırakıp maceracı olmaya karar vermiş. Dayısı, Hassad'ın bu kararına saygı duymuş ve hatta onu desteklemiş. Yardım olarak ona bir kese altın verdikten sonra vedalaşmışlar. Ardından Hassad'da bu parayla şehirden büyük bir at ve gösterişli bir eyer aldıktan sonra hiç tanımadığı ıssız Alik'r Çölü'nde yolculuğa çıkmış. Çöl kurtlarının saldırısına uğramış ve onlardan güçbela kurtulduktan sonra köle tacirlerinin eline düşmüştü. Ancak onlardan bir şekilde kaçan Hassad fedakar atı ile tekrar yola düşmüştü. Derin bir vadiyle karşılaşan Hassad vadiye inen uçurumun kenarında mola verip dinlenerek güneşin doğmasını beklemeye başlamış. Burayı aşıp yolculuğuna devam etmekte kararlıydı....

PenetratorGod · Video Games
Not enough ratings
9 Chs

VII - GİZLİ HAZİNE

Yer:

Balyoz Yurt, Alik'r Çölü, Kum Altın Köyü

Tarih:

Middas, Last Seed'in 23. günü 4E 201

Dasmir başından geçenleri olduğu gibi anlatmıştı.

"Sana minnettarım ey hayalet! Annem adına da sana çok teşekkür ederim. Ne olur bizi affet! Bir daha oraya asla gitmeyeceğim!" dedi Dasmir, bir yandan da Hassad'ın eteklerine sarılıp öpüyordu.

"Kalk ey Dasmir! Bir daha hiçbir insanın önünde eğilme! Şükür ancak İlahlara yapılır." diye karşılık verdi Hassad, elini Dasmir'in başına koyarak.

Hassad birden cebindeki siyah yılan heykelini anımsadı, "Bunu tanıyor musun Dasmir?" diye sordu Hassad, heykelciği ona doğru uzatarak.

"Bu lanetlenmiş! Ruhlar, lanetledikleri bir insanı kara yılana çevirmişler!" dedi Dasmir heykeli çekinerek alıp parmaklarıyla inceleyerek.

"Annen de öyle söyledi. Ona göre bu yılan senmişsin!" dedi Hassad gülerek.

"Olamaz! Hayaletler beni yılana çevirmediler ki, beni alıp yer altındaki yanan mağaralarına götürüp hapsettiler." diye hemen itiraz etti Dasmir.

"Bence bu da doğru değil Dasmir! İşin doğrusu şu, başına vurdukları zaman bayıldın. Sonra rahatsızlanarak ateşlendin. Haydutlar da seni o halde mağaralarına götürdüler. Seni öldürmediler, çünkü hazinenin yerini bildiğini sanıyorlardı." dedi Hassad.

"Peki ya ateş dolu oda?" diye sordu Dasmir.

"Orada ateş dolu bir oda yoktu. Aksine ateş senin kanında ve damarlarındaydı. Mağara bu yüzden kırmızı görünüyordu."

"Peki, kulağımı dolduran o korkunç sesler? Yaşadığım geçiçi körlük ve sağırlık? Ona ne dersin?"

"Ne körlük, ne sağırlık, ne de korkunç sesler vardı! Bunların hepsi hastalık anında geçirdiğin havalelerin sana yaşattığı sinirsel olaylardı. Bu haveleler yüzünden bilincin gelip gidiyordu. Başına aldığın darbe seni çok sarsmıştı. Gördüklerin, havale anında yaşanan normal olaylardır. Orada ne ruhlar vardı ne de hayaletler!"

"Ya Zaadia? Onu ruhların yurdunda gördüm!"

"Zaadia senin bulup getirdiğin altını gördükten sonra onun kaynağına ulaşmak istedi. Ama sonunda altınları bulamayarak gördüğün kazı işlerini yapmaya başladı."

Hassad sözünü bitirmemişti ki arkasından bir ses geldi. Arkasına baktığında Dasmir'in annesini gördü. Zavallı kadın biricik kızı Dasmir'in dönüşüne öyle sevinmişti ki gözüne uyku girmemişti. Çadırda yalnız oturmaktan sıkılınca temiz hava almak için dışarı çıkmıştı. Uzaktan ay ışığı altında Hassad ile Dasmir'in oturduğunu görünce de yanlarına doğru gelmişti. Bu arada konuştukları şeylerden bazılarına kulak misafiri olmuştu. Yaşlı kadın Hassad'ın hala hayalet olduğuna inanıyordu. Hassad'ın onun ruhlar hakkında anlattıklarına inanmadığını öğrenince bir hayli ürkmüştü.

"Ben de sizin gibi bir insanım ey Dasmir'in annesi! Diğer insanlar gibi beni de bir kadın doğurdu!" dedi Hassad.

"Ey ruh, yaptığın bunca iyilikten sonra beni kandırmak mı istiyorsun? Kızımı tekrar yılana mı döndüreceksin?" dedi yaşlı kadın dehşete kapılıp geri çekilerek.

Dasmir hemen ayağa kalktı. Küçük yılan heykeli elindeydi, "Ben asla yılan olmadım anne! İşte heykel, işte Dasmir!" dedi Dasmir biraz da kızgın bir ses tonuyla. Ardından heykeli yere atıp parçalamak istediyse de Hassad atılıp heykeli elinden aldı.

"Onu parçalama! Onun ağırlığınca altın edeceğine inanıyorum. Arayacağımız hazinede de benzer heykeller bulunduğundan adım gibi eminim!"

"Heykel mi!?"

"Gel kızım! Seni tekrar oraya götürmek istiyor! O ateş odasına sana işkence edecek!" dedi kadın kızının kolundan tutarak.

"Bırak da peşinden gideyim anne! Hayatımı ona borçluyum! Emrine karşı gelemem!" dedi Dasmir kolunu yavaşça annesinin elinden kurtararak.

"Seni azaba atsa da mı?" dedi kadın öfkeyle.

"O beni azaba atmaz! Eminim hazinenin kapısını bana açacak!"

"Sen büyülenmişsin! Ruh senin aklını ele geçirmiş!" diye bağırmaya başladı kadın.

"Ne olur onu bana bağışla! Sen iyi kalpli bir hayaletsin! Anneyle kızı ayırmazsın!" dedi kadın başına öne eğip ağlayarak.

"Onu sana bağışladım, kızını götürebilirsin!" dedi Hassad yaşlı kadına acıyarak.

Hassad atının yanına gitti. Onun sırtına bindi. Sonra şaha kaldırıp, mahmuzlayarak oradan ayrıldı. O sırada yaşlı kadınla kızı hararetli bir konuşmaya dalmışlardı. Kimsenin artık yaşamadığı ıssız çadırlarla dolu Kum Altın köyü Hassad'ın arkasında kalmıştı. Hassad göz açıp kapayıncaya kadar kazı alanına varmıştı. Orada atının sırtından indi.

Rahatça oturabileceği bir yer arayıp buldu. Yiyecek çantasını çıkartırken bir çanta daha gördü. İkinci çantada yaşlı kadının köyden getirdiği yemekler vardı. Hassad çantadan çıkarttığı taze yiyecekleri yemeye başladı. Yaşlı kadın evinde bulduğu meyvelerden de koymuştu. Artan yiyecekleri tekrar çantaya koyduktan sonra atının yanına uzanarak derin bir uykuya daldı...